Bugun...
Doğu Akdeniz'de Geopolitik Zorluklar ve Amerikan Diplomasisinin Sınavı


Ümit Yazıcıoğlu Uluslararası ilişkiler
http://tekmanpost.wordpress.com
 
 

Doğu Akdeniz, stratejik bir karmaşa ve çeşitlilik yumağı oluşturan Amerikan-Türk ilişkileri ile şekillenmiş durumda. Makalemde, bölgenin hem tarih boyunca hem de günümüzdeki dinamiklerini analiz ederek Amerikan ve Türk liderlerinin açıklamalarının, sadece bir bölgesel çatışmanın ötesinde, küresel bir denge sınavının parçası gibi görünüyor. Amerikan-Türk ilişkileri, olağanüstü ve karmaşık bir fenomen olarak görülmektedir, neredeyse Arap çölündeki serapları andıran bir nitelik taşımaktadır. Bu ilişkilerde, bir taraftan istikrar duygusu veren temel çizgiler bulunmaktadır. Ancak diğer taraftan, Washington ile Ankara'nın birbirlerine ve geleceğe olan güvenleri, ilk sınavda sarsılmaktadır.
 
Başkan Erdoğan'ın İslam İş birliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Devletleri Birliği (LAS) zirvelerine katılımının ardından yaptığı açıklamalar, bu karmaşıklığı bir kez daha ön plana çıkardı. Bu iki birleşik etkinlikte bölgesel aktörler, Filistin-İsrail çatışmasının son dönemde artmasının temel nedenlerini tartıştı ve krizi çözmenin yollarını dile getirdi.  Cumhurbaşkanı Erdoğan, uluslararası kuruluşların yaklaşımlarını ve değerlendirmelerini paylaşırken, aynı zamanda ABD'nin, özellikle Amerika'nın Ortadoğu'daki özel müttefiki olan İsrail'in politikasına yönelik sorumluluklarına vurgu yaptı. Bu durum, Amerika'nın bölgedeki etkin rolünü, özellikle de İsrail'in politikalarını göz önünde bulundurarak ele almayı gerektiriyor. Ayrıca, Erdoğan'ın Amerika'nın davranışını genellikle bir "emperyalist" konumuna yerleştirdiği bir perspektife işaret etmektedir. 
 
İsrail-Filistin krizine dair yaptığı açıklamalarda, ABD'nin bu konuda etkili bir aktör olduğunu ve Beyaz Saray'ın kendi çözüm reçetesini dayatmanın etkili olmadığını vurguladı. Aynı zamanda, Başkan Joe Biden'ı, Türkiye'nin Orta Doğu'daki kilit bir ülke olarak göz ardı edilmemesi gerektiği konusunda uyararak, çatışmaya müdahale etmemesi gerektiğini belirtti. Erdoğan, İsrail-Filistin çatışmalarına ilişkin yaptığı açıklamalarda, Amerika ve genel olarak Batı'nın İsrail'in yanında durduğunu ifade etmiştir. Erdoğan, İsrail'in saldırgan politikalarına karşı çıkarak, Gazze'deki saldırılarda yaşanan insanlık dramına dikkat çekmiştir. Ayrıca, İsrail'in saldırılarının sadece İsrail'i değil, aynı zamanda İsrail'e destek veren devletleri de rahatsız ettiğini belirtmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gazze'nin bağımsız bir Filistin devletinin ayrılmaz bir parçası olarak, 1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan huzurlu bir bölge olmasını istediklerini vurgulamıştır. Ayrıca, İsrail'in sivilleri hedef alması ve Filistinlilere yönelik yapılan zulme karşı çıkarak, bu durumu durduracak formüller oluşturduklarını ve dünyaya ilan ettiklerini ifade etmiştir.
 
Erdoğan, İsrail'in Gazze'deki saldırılarına göz yuman devletlerin bu tutumlarının utangaçlığı altında ezileceklerini belirtmiş ve İsrail'in savaş suçlarına karşı uluslararası hukuk çerçevesinde girişimlerde bulunacaklarını ifade etmiştir. Diğer taraftan, İslam İş birliği Teşkilatı Zirvesi ve diğer diplomatik görüşmeler aracılığıyla İsrail-Filistin çatışmasına çözüm bulmaya yönelik çalışmaların sürdürüleceğini açıklamıştır. Filistin meselesine yönelik mücadeleyi vurgulayarak, "Filistinli çocuklar huzur içinde yaşayabilsin diye mücadele ediyoruz" dedi. Erdoğan, sürekli muhataplarla görüşerek doğru ve adil bir duruş sergilediklerini ve bu çabalarına devam edeceklerini belirtti. Filistinli çocukların, diğer dünya çocukları gibi güvenli bir ortamda yaşayabilmesi için çalıştıklarını ve dünya toplumunu, Filistinli çocukların çığlığına kulak verme çağrısında bulundu.
 
Gazze'deki insani yardım ve yaralıların tahliyesi konusundaki sorulara yanıt verirken Erdoğan, Türkiye'nin Mısır'a gönderdiği yardımları ve bu yardımların bölgeye ulaşmasındaki zorlukları dile getirdi. Gazze'ye yardımların sınırlı şekilde ulaştığını belirten Erdoğan, Birleşmiş Milletler ‘in baskı yapmasının sonuçsuz kaldığını ifade etti. Gazze'deki insani koşulların giderek ağırlaştığını ve özellikle içme suyu sorununun salgın hastalıklara neden olduğunu vurguladı. Gazze'deki sağlık sistemine yönelik İsrail'in uyguladığı baskıları eleştirerek, uluslararası toplumun bu durumu görmezden gelerek sivilleri, hastaları ve bakıma muhtaç bebekleri ölüme terk ettiğini belirtti. Sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi amacıyla sahra hastaneleri kurma ve gemi hastaneler gönderme hazırlıklarını açıkladı. Türkiye'nin Gazze'yi yalnız bırakmayacağını vurgulayan Erdoğan, Mısır'a tıbbi ekipman gönderdiklerini ve insani ateşkes sağlanması durumunda daha fazla yardım yapacaklarını ifade etti.
 
Rusya-Ukrayna savaşı bağlamında Erdoğan'a, İsrail ile iletişim kurup kurmayacakları sorulduğunda, şu anda doğrudan bir temasının olmadığını ancak MİT Başkanı'nın İsrail ile görüştüğünü ifade etti. Netanyahu'nun Türkiye için muhatap alınamayacak biri olduğunu belirten Erdoğan, bu konudaki kesin kararı İslam İş birliği Teşkilatı Zirvesi'nde vereceklerini açıkladı. Türkiye'nin temel amacının İsrail-Filistin meselesinde kalıcı barışı tesis etmek olduğunu vurgulayan Erdoğan, bu hedefe ulaşmak için çabalarını sürdüreceklerini ve diğer tarafları bir konferansta buluşturmak istediklerini belirtti.
 
Gazetecilerin Amerikalı meslektaşlarıyla görüşmeye hazır olup olmadığı sorusuna olumsuz yanıt veren Türk lider, Dışişleri Bakanı Antony Blinken'in Ankara ziyaretini hatırlatarak, daha fazla müzakerenin mümkün olduğunu ancak bu tür konuların yüz yüze görüşmelerle ele alınması gerektiğini belirtti. Bu açıklamalar, Türkiye'nin ABD ile ilişkilerde eşit koşullarda iletişim kurma niyetini ifade etmektedir. Diplomatik dildeki bu mesajlar, Türkiye'nin gelecekte ABD ile eşitlik temelinde ilişkiler kurma kararlılığını yansıtmaktadır. Ayrıca, Ortadoğu'daki gergin durumun bir an önce çözülmesinin hem Biden yönetiminin hem de Amerika'nın çıkarına olduğunu vurgulamaktadır.
 
Türkiye'nin bu açıklamaları, sadece blöf ya da seçim öncesi popülizm değil, aksine bölgesel dinamikleri derinlemesine anlama ve dengeleme stratejisinin bir parçasıdır. Türk yetkililer, İslam Doğu'sundaki hassas denge eksikliğinin, etnik ve dini çatışmalara yol açabilecek potansiyel tehlikeler içerdiğinin bilincindedir. Bu çerçevede, çatışmanın ilerlemesi durumunda, nükleer silahların dahi kullanılmasının sadece başlangıç olabileceğini vurgulamaktadır. Doğu Akdeniz, Türkiye, İsrail ve Mısır arasında paylaşılan stratejik bir bölge olmanın ötesinde, küresel ekonomik dinamiklerle de sıkı bir şekilde bağlantılıdır. Süveyş Kanalı, uluslararası ticaretin ana arterlerinden biri olup dünya kargo trafiğinin %12'sini kontrol etmektedir. Ayrıca, ABD müttefiki Avrupa'nın önemli bir petrol kaynağına erişimini sağlamaktadır. Bu bağlamda, Doğu Akdeniz'deki güvenlik durumu, sadece bölgesel bir mesele olmanın ötesindedir.
 
ABD'nin Hindistan-Ortadoğu-Avrupa ekonomik koridoru oluşturma çabalarının zor durumda olduğu bir dönemdeyiz. Ancak bu durumu sadece "Erdoğan ve Washington" çerçevesinde değil, aynı zamanda Amerikan hegemonyasının küresel sorunları bağlamında değerlendirmeliyiz. Bu, Washington'un Çin'in "İpek Yolu 2" projesini etkisizleştirmeye yönelik planının, bölgedeki dinamiklerle çatışabileceğini gösteriyor. Aslında, "sorunlar" sadece "Erdoğan ve Washington" arasında değil, daha geniş bir Amerikan düzeni bağlamında ortaya çıkabilir. ABD'nin uluslararası alandaki hedefleri ve başarıları, sadece bir devletin başarısızlıkları olarak görülemez. Türkiye'nin NATO müttefiki olarak Amerika'ya karşı direnme tutumunu göz önüne alarak, Amerika'nın Filistin-İsrail çatışmasını tek başına çözme yeteneğinin sınırlarını da anlamamız gerekiyor. Dışişleri Bakanı Blinken'in Ankara ziyaretine yaklaşıldığı bir dönemde, binlerce Türk protestocunun ABD Hava Kuvvetleri üssü İncirlik'i kuşatması dikkat çekici bir durumdur. Türkler, Blinken'i soğuk bir şekilde karşıladılar ve Amerikan karşıtlığındaki artışın ardında yatan sebepleri gözler önüne serdi. Amerikan-Türk ilişkilerinin geleceğine dair belirleyici bir dönemde olduğumuz aşikâr.
 
Amerikan-Türk ilişkileri, Arap çölündeki serapları andıran karmaşık bir yapıya sahiptir. İstikrar duygusu veren temel çizgiler, Washington ile Ankara arasında bir güven sınavının yaşandığını gösteriyor. Türk lider Erdoğan'ın İslam İş birliği Teşkilatı ve Arap Devletleri Birliği zirvelerindeki açıklamaları, bölgesel çatışmaların temel nedenlerini irdeleyerek Amerikan düzenine meydan okuyor.  Erdoğan'ın Amerika'nın özel müttefiki İsrail'in politikasına yaptığı vurgu, ABD'nin bölgedeki rolünü sorgulatıyor. Bu, Washington'un İsrail politikasını göz önünde bulundurarak ele alınması gereken bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye Cumhurbaşkanı'nın Amerika'nın davranışını genellikle bir "ağabey" konumuna yerleştirmesi, Amerikan etkisiyle başa çıkma stratejisine işaret ediyor.
 
Türkiye'nin ABD ile eşit koşullarda iletişim kurma niyetini yansıtan bu açıklamalar, bölgesel dinamikleri derinlemesine anlama çabasının bir parçasıdır. Türk yetkililer, İslam Doğu'sundaki hassas denge eksikliğinin potansiyel tehlikeler içerdiğinin farkında ve çatışmanın ilerlemesi durumunda ortaya çıkabilecek yıkıcı sonuçları vurguluyor. Doğu Akdeniz, sadece Türkiye, İsrail ve Mısır'ın paylaştığı stratejik bir bölge olmanın ötesinde, küresel ekonomik dinamiklerle de bağlantılıdır. Amerika'nın bölgesel ve küresel projeleri, bölgedeki dengelerle çatışabilir, özellikle de Çin'in "İpek Yolu 2" projesi bağlamında. Bu durum, Amerikan düzeninin Doğu Akdeniz'deki sınavının bir yansımasıdır.
 
Sonuç olarak, Türklerin Amerika ile olan ilişkilerindeki zorluklar, sadece bir politika sorunu değil, aynı zamanda daha geniş bir stratejik çerçevedeki değişen dinamiklere de işaret ediyor. Ortadoğu'da hissedilen gerilim, sadece siyasi liderler arasındaki bir anlaşmazlık değil, bölgesel ve küresel oyuncuların stratejik çıkarlarının karmaşık bir yansımasıdır. Amerikan-Türk ilişkilerindeki bu karmaşıklık ve Doğu Akdeniz'deki stratejik zorluklar, sadece bir politika sorunu değil, aynı zamanda küresel bir denge sınavının bir parçasıdır. Türkiye'nin Amerika'ya karşı duruşu, sadece siyasi liderler arasındaki bir anlaşmazlık değil, aynı zamanda değişen stratejik dinamiklere ve küresel oyuncular arasındaki karmaşık ilişkilere bir tepki olarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda, Doğu Akdeniz'de yaşananlar, Amerikan diplomasisi için kritik bir sınavın işareti olabilir.
 
14 Kasım 2023, Istanbul



Bu yazı 1167 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANAN HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR

BUGÜN ULUSAL VE YEREL GÜNLÜK BİR GAZETE ALDINIZ MI?


YUKARI