Yüzlerce genç bir araya gelmiş, Suruç'ta ki Amara kültür merkezinin önünde basın açıklaması yaparak Kobani'ye geçmeye hazırlanıyordu. Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Arap, Alevi Sünni, her kesimden insan vardı. Bu insanlar Sosyalist Gençlik Derneği Federasyonu (SGDF) üyeleri olarak Kobaniyle dayanışma etkinliği için bir ara gelirlerken, asla bir rant paylaşımı veya macera peşinde değillerdi. Çünkü eylemin amacı tamamen insani nedenlere dayanıyordu. Hedeflenen tek şey, yerlerinden, yurtlarından edilen savaş mağduru insanlara bir yardım eli uzatmak, onlara manevi destek vererek, yaralarına bir nebze olsun ilaç olabilmekti.
Kobani'nin kurtuluş gününe denk getirilmesi hedeflenen bu program çerçevesinde yüzlerce genç el ele vererek harabeye dönmüş şehrin yeniden inşası için acaba neler yapabiliriz diye düşünmüş, Türkiye'nin her yerinden bir araya gelerek adeta bir seferberlik başlatmışlardı. Heyecanlıydılar. Amara Kültür merkezinin önünde yapacakları basın açıklamasının ardında gerekli makamlardan izin alarak, savaşın en çok mağduru sayılan çocuklara dğıtılmak üzere koliler içerisinde getirilen rengârenk oyuncaklarla taş üstünde taş bırakılmayan hayalet kasabaya geçeceklerdi. Program düşünüldüğü gibi eksiksiz yürüyor, her şey yolunda gidiyordu. Sözde olağanüstü güvenlik tedbirleri üst seviyeye çıkarılmış, Suruç'a giriş yapan her araç tek tek aranarak güvenlik açısında gerekli hassasiyetlere dikkat edilmişti. Basın açıklaması için son hazırlıklar yapılmış, programın amacıyla ilgili bildiri okunmaya başlanmıştı. Kendilerini sosyalist gençler olarak adlandıran bu guruba destek sunmak amacıyla farklı sol guruplara mensup insanlarda alanda yer almaya başlamıştı. Büyükçe bir afişin gerisinde yapılmakta olan basın açıklaması dinlenirken, zaman zaman barbarlar çetesi IŞİD terör örgütüne ve onlara her türlü lojistik desteği sağlayarak, topraklarımızı yolgeçen hanına çevirmelerine neden olanlara sloganlarla lanetler yağdırıyorlardı. Basın açıklaması daha bitmemişti ki, gözü dönmüş, eli kanlı katillerin maşası durumundaki bir teröristin sinsice kalabalık gurubun bulunduğu alanın ortalarına kadar gelerek üzerindeki bombayı patlatmasıyla kanlı resim'in korkunç görüntüleri orta yere saçıldı. Ve ne yazık ki bu kahpe saldırının bilançosu ağır oldu. Patlama neticesinde birçoğu üniversite öğrencisi, 32 pırıl pırıl gencimiz aramızda ayrılırken, yüzlerce insanımız da ağır yaralanmış oldu.
Hunharca gerçekleştirilen bu olayın hemen sonrasında yine o bildik sahneler yaşandı. Devletin yönetim kadrosunda bulunan şahsiyetler hiç zaman kaybetmeden kameraların karşısına geçerek kendilerine uzatılan mikrofonlara güven verici demeçler verdiler. Yaşanan her olay sonrasında olduğu gibi, Devletimizin kudretinden dem vurularak, yapılanların karşılıksız kalmayacağını, er ya da geç bunun hesabının mutlaka sorulacağını inşallah nidaları çekerek sert mesajlar verdiler. Devlet büyüklerimizin vermiş olduğu bu tumturaklı mesajları beyaz camdan izlerken anlatılmaz bir özgüven duydum ki sormayın gitsin.
Bu kararlılık mesajı verenlerden Niğde Ulukışla da bir Astsubay ile bir polisimizin şehit edilmesinde kelimesi kelimesine aynı şeyleri duymuştuk. Hafızam beni yanıltmıyorsa Hatay Reyhan'lıda yaşanan katliamda da benzer cümleler duymuştuk. Adana ve Mersin'deki HDP bürolarına bombalar konulması olaylarında ve yine seçimlere 2 gün kala HDP'nin Diyarbakır mitinginde patlayan bombalar sonucunda 4 kişinin ölmesi ve onlarca kişinin yaralanması olayında da farklı bir şey söylenmemişti. Satır aralarına baktığınızda, noktası virgülüne hemen hemen aynı şablon kullanılmış ve sanırsınız ki gerçekleşen her terörist eylemden sonra masa üzerinde hazır bekletilen ortak bir metin okunmaktadır.
Ortada İnsanın meraktan çatlayacağı bir belirsizlik var. Bu Devletin milli istihbarat teşkilatı nerededir ve neden gerekli istihbari çalışmalar yap(a)maz? Emniyet teşkilatları bu alanda hiç mi çalıma yapmaz ve hiç mi kulaklarını ortama göre kabartma refleksi geliştirmezler? Neden zafiyete düşülür ve yine neden teknik takipler konusunda yetersizlik algısı baskın hale gelir. Emniyet birimlerimizin içinde bulunduğu zafiyeti daha iyi okumamız için bir örnek vermemiz gerekirse, HDP'nin 5 Haziran'da Diyarbakır'da gerçekleştirdiği mitingde patlattığı bombayla birçok insanın ölümüne neden olan Adıyaman nüfusuna kayıtlı bulunan Orhan Gönder adlı kişinin kaldığı otelde kimlik kontrolü yapılarak hiç bir işlem yapılmamasıdır. Yapılan kimlik kontrolünde biraz uyanık olunabilseydi, miting alanındaki o bomba olmayacak, suçsuz günahsız insanlarımız ölmeyecekti.
Kısacası her terörist eylemden sonra İnşallah ve maşallah gibi inanç temelli uzun cümleler kurarak bir şeyi değiştiremeyeceğiniz ortadadır. Bütün ülke olarak sizden beklediğimiz daha somut ve daha inandırıcı operasyonlar için düğmeye basmanızdır...
22.07.2015