35 yıla yaklaşan gazetecilik hayatımda gücüm yettikçe sağ, sol, milliyetçi, muhafazakâr, Türk, Kürt, Alevi, Sünni, Arap, Afrikalı, Amerikalı demeden insan, doğa, hatta hayvan kısacası tüm dünyada yaşanan her mağduriyetin yanında yer alp, güçlü, iktidar, devlet demeden savundum, hakkını verip, mağdur olanın yanın da yer aldım, almaya çalıştım.
Bunlardan biri de bugüne kadar tanımadığım ama bir şiir okudu diye hapse atılan İBB'nin eski başkanlarından Recep Tayyip Erdoğan'dı.
Ve 15 Temmuz Darbe Girişimin de aynı Erdoğan'ın yanında yer aldım yetmedi, ondan 17 dakika önce kırık arabamla çarşıya çıkıp, darbeye karşı çağrımı davetimi sanalda, hem de cadde ve sokaklara inmiş askerlerin önünden geçerek canlı yayınla yaptım.
Tek adam değil, ABD ve diğer birçok ülkedeki gibi içinde gerçek anlamda demokrasi, insan hakları, hak, hukuk, aranan adalet yerelde yönetim sanıp, tam başkanlık umudu ve hayali ile bir çoğumuz gibi yani % 51 gibi bende, 'Yetmese de Evet' çilerin başını çekip, Ardahan yerelinde gazetelerimde, muhabirliğini yaptığım ulusal gazetelerde haberlerimle başkanlık sisteminin gerekliliğini savunup, manşetler çektim.
Ha bu arada benim dönemimde gündemden düşmeyen ve kendi dalında birçok devrîm yapan ama bugün adı bile anılmayan Ardahan Dernekler Federasyonu Başkanı iken hızlı karar almak için başkanlık sisteminin ne kadar önemli olduğunu görmüş, kamuoyundan destek alan çalışmalarımı hızlı bir şekilde hayata geçirince de bugün adları anılmayan birçok yönetici tarafından benim de tek adam rolüne soyunduğumu ve Erdoğan olmakla suçlanmıştım.
Ve günler, aylar, yıllar geçtikçe okuduğu bir şiir yüzünden kısa süre tutuklanıp, ardından önce milletvekili, sonra başbakan ve cumhurbaşkanı olan Erdoğanlı dönemde birçok aydın, yazar, gazeteci, siyasilerinde tutuklandığına, kendisi gibi halkça seçilenlerin yerine kayyumlar atandığına, barışa, kardeşliğe hatta ekonomiye hayat veren süreçlerin buzluğa kaldırılıp, milliyetçi, ulusalcı tayfa ile kol kola girildiğine şahit olmaya başladım.
Bunlar yaşandıkça önce kendisine Başkan demekten vaz geçtim, hiçbir zaman AKP demediğim partisine Adalet ve Kalkınma Partisi demeyi değil, kısaca AK Parti demekle kendisine bugünkü gibi köşe yazılarımla tepkilerimi alenen ortaya koymaya başladım. Halada aynı yerdeyim.
Çünkü Adalet ve Kalkınmanın sadece bir zümreye yaradığını ve benim de 35 yıldır hep mağdurun yanında yer alan bir gazeteci olarak öncekiler de olduğu gibi gün geçtikçe kendisini devlet yetmedi adaletin yerine koymakla eleştirilen Erdoğan döneminde de sağ, sol, benden, ondan demeden mağdur olduğuna inandığım insanların, oluşumların ve gelişmelerin yanında yer almaya başladım. Her zamanda öyle olacağım...
Çünkü son olarak benimde zaman zaman sert şekilde eleştirdiğim ulusalcı tayfanın içinde olduğunu bildiğim Gazeteci meslektaşım Merdan Yanardağ'ın tutuklanması yetmezmiş gibi şimdide 76 yaşında ki şair hem de yeni değil, Kaftancıoğlu, İmamoğlu meselesindeki gibi yıllar önce yani 11 Mayıs 2017’de Ankara’daki Yüksel Caddesi’nde düzenlenen basın açıklamasında yaptığı konuşmasında, “Dövüşen Anlatsın” kitabından okuduğu bir şiir yüzünde Ahmet Telli'ye verilen 10 aylık hapis cezasını çok sevdiğim bir arkadaşın twitinde görüyor ve Humeyni devrimi esnasında ve sonrasında, 'Biz nerede hata yaptık' diyenleri hatırlayarak üzülüyordum.
Evet 1997 yılında Ziya Gökalp'a ait olan 'Asker Duası' adlı şiiri okuduğu için 'Muhtar bile olamaz' manşetleri atılan Erdoğan bugün cumhurbaşkanı ve kendi iktidarı döneminde bunlar yaşanıyor...
Ve şiir okumakla, şair olmakla yetmedi benim gibi gazeteciyim demekle dolar düşer mi?!.' diye bir de soru soruyorum. Bilmem ama bu soru 'konuyla ne alaka?' dediğinizi duyar gibi olsam da artık bende yazmasam mı demeden de edemiyorum.
Çünkü 'yetmezse evet' derken dönemin Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün bana dediği 'Yapma, etme gün gelecek sen de anladığında çok geç olacak..' demesinin üzerinden yıllar geçmişti ki Tempo TV'de sunduğum GAZETECİLERLE GÜNDEM adlı programıma en son katılan konuklarımdan olan dostum Seyfullah Aydın'ın Gazeteci Yanardağ'ın da diğer birçok gazeteci, siyasi, akademisyen, asker, bürokrat, kısacası birçok aydın gibi uzun süre çıkmayacağı, benimde, benim gibilerinin de kendilerine, yazılarını, konuşmalarına dikkat etmesini öneriyordu.
Yani kısacası bu gidişle son programda tartıştığımız Şap virüsünün Ardahan'da ki gibi birçok hayvanı telef ederken asıl Sarı Öküzler olan ve düşünceleri yazılı, sözlü aktaran insanlarının Şap'tan değil, iktidar olmanın şımarıklığıyla, 'ben devletim' demenin gücü ile tek tek telef edilmesine geldiğini hatırlatıyor gibiydi...