Uzun yazı okumayı sevmiyorsunuz biliyorum ama buna biraz sabredin.
25 yıl önce Konya Karapınar’da, 2 gün önce Ağrı Tutak’taki kazada yanarak öteye göç eden 57 can için sabredin…
Tarihler 25 Ekim 1997’yi gösterdiğinde, Kayseri’den Kuşadası’na giden İpek Turizm’e ait yolcu otobüsü, Konya Karapınar karayolunun 119’uncu kilometresinde bir tanker ile çarpışır.
CUMHURİYET TARİHİNİN EN FAZLA ÖLÜMLÜ TRAFİK KAZASI
O trafik kazasında, 48 kişi yanarak canını teslim eder. Bu kaza, Cumhuriyet tarihinin, tek araç içerisinde en fazla ölümlü trafik kazası olarak tarihe geçecektir.
Acı olayı, ilk, Kayseri’de Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesinde öğrenci iken Ajans Gazeteciliği dersimize gelen, o zamanın İhlas Haber Ajansı Bölge Müdürü İsmail Oral’dan dinledim. Daha sonra Üniversite Televizyonu’nda yaptığım Mehmetçiğim programında, o kazada şehit olan Jandarma er Ümit Erginer’in şehadet hikayesini işlediğimizde de detaylarını öğrendim.
Olayı ilk görüntüleyen, Konya İhlas Haber Ajansı muhabiri Selahattin Koyuncu’dur. O programı çektiğimiz zaman Fenerbahçe TV’de editörlük görevinde bulunan Koyuncu, meslek hayatı boyunca unutamadığı kazayı şöyle özetleyecektir:
“Sağımda ve solumda koltuklarında oturan, yere düşmüş yanmış insan cesetleri vardı ve cesetler demire yapışmıştı. Yanık insan etinin kokusu gerçekten insanda derin izler bırakıyor. Ki, ben bu konunun bende bıraktığı psikolojik etkiyi 3, 4 yıl sonra ancak atlatabildiğimi söyleyebilirim.”
Benzer tespitleri olan İsmail Oral da, “Meslek hayatımda gördüğüm en kötü manzaralardan birisiydi. Cesetlerin hepsi yanmıştı. Oradaki sağlık görevlileri yanmış cesetleri taşırken kemikler kırılıyordu ve çok kötü bir yanık kokusu geliyordu. O esnada görev yapıyorsunuz gibi geliyor ama ondan sonra sizde kalıcı izler bırakıyor.” diyecektir.
O programın görüntülerini BURAYA bırakıyorum.
YILLARCA SÜREN HAK MÜCADELESİ
Kolay değil, 48 kişinin üstelik de yanarak can vermesi ülkede infiale neden olur. İlk suçlu ilan edilen de, tanker şoförü ile otobüs firması sahipleridir.
İpek Turizm’in sahibi Sedat Mirza Binboğa, kaza sonrasında yıllarca süren bir hak arayışına girer.
Davalar, hakimler, bilir kişi raporları derken, Mercedes firmasının, Türkiye’de montajlanan otobüslerinin depolarında, Avrupa’da montajlanan aynı modellerine göre üretim hatası olduğu tespit edilir. Yakıt tankı ile karesör arasında yangını önleyen parça bulunmamaktadır.
Mirza Binboğa’nın ifadesine göre, o araçlardan 400’ü yanmış ya da yanma tehlikesi atlatmıştır.
Orta Doğu Teknik Üniversitesinin konuyla ilgili 80 sayfalık raporunda, o kazaya karışan söz konusu araçlar “pimi çekilmiş bombalar” diye tanımlanır ve acilen toplatılması gerektiği ifade edilir.
Rapor çıkar ama dava bitmez. Dava bitmediği gibi 14 hakim değişir, o hakimler de sürgünden sürgüne gönderilir. Onlardan en son kalanı Hakim Habip Kılıç’tır. Önce Mardin’e sürülür, sonra başka kente. Öyle olunca Habip Kılıç istifa ederek avukatlığa geri döner.
Sadece hakimler mi, gensoru veren milletvekillerinin de milletvekilliği düşürülür.
Dava uzar da uzar... Türkiye’de sonuçlanmayınca bu kez Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gider ama orada da askıda kalır.
“TÜRKİYE’DE HAKLI OLMANIZ DEĞİL,
GÜÇLÜ OLMANIZ PARA EDİYOR”
Ağrı Tutak’ta meydana gelen kazadan sonra aradığım Mirza Binboğa, davanın askıda kalması ve Tutak’taki faciayla ilgili şunları söyler:
“Bizim davada araçlar için toplatılma kararı verildi ama toplatılmadı. Mercedes firması Türkiye’yi, fabrikamızı Romanya’ya taşırız diye tehdit etti. Mercedes suçlu diyen 14 hakim davadan alındı. Her biri 6 ayda bir sürgüne gönderildi. Dava en son Yargıtay’a gitti ama yine sonuç alamadık. En son 10 yıl önce AİHM’ye gönderildi dosya ama orada da, Mercedes dünya markası olduğu için dava yine havada kaldı. Ağrı’daki kazadaki araç Setra. Bunlar Avrupa’da montajlandığı için sağlam araçlardır ama depolar önde olur. Görüntüleri izledim otobüs önden çarpmış. Önden çarptığı için de depoda mazot sıkışmış, yangın çıkmış. Ama o kaza da araştırılmalı. Biz kendi davamız için o zamanın parasıyla 20-30 trilyon para harcadık. Bu olay 3, 4 kez Meclis’e geldi. Gensoru veren vekilin vekilliği düşürüldü. Türkiye’de haklı olmanız değil, güçlü olmanız para ediyor. AİHM’de de gördük, dünyada da öyle. Ateş düştüğü yeri yakacak, ölen öldüğü ile kalacak.”
TUTAK KAZASI İKİNCİ SIRADA
Yaptığım araştırmalara göre, Karapınar kazası, içerisinde yolcuların yanarak can verdiği kazalar sıralamasında, ölü sayısına göre ilk sırada. Zaten bu nedenle Cumhuriyet tarihinin, tek araç içerisinde en fazla kişinin can kaybına uğradığı kazası olarak tabir ediliyor.
7 Kasım 2022’de meydana gelen Ağrı Tutak’taki, 9 kişinin can verdiği kaza da, ikinci sırada yer alıyor.
Kaza olduğu ilk anda gelen bilgi yolcu otobüsü ile tankerin çarpıştığı şeklindeydi. Sanırım bu bilgi, 25 yıl öncesinin halen daha zihinlerde izleri silinmeyen Karapınar kazasından kalma.
Sonra o tanker kamyon oldu, sonra kamyon TIR, sonra TIR’ların sayısı ikiye çıktı...
En nihayetinde orada bir kaza meydana geldi ve 9 kişi hayatını kaybetti.
Elimize gelen ancak toplum ruh sağlığını düşünerek servis etmediğimiz fotoğraf ve videolarda, aynen Karapınar’daki kazadaki gibi yanarak demirlere yapışmış insan cesetleri bulunmaktadır.
Yaklaşık 15 yıl süren Karapınar davası yukarıda tafsilatı ile anlattığım üzere sonuçlanamamıştır.
Şimdi Tutak’taki kaza ile de ilgili bir soruşturma başlatıldı. O soruşturmanın sonucunu merakla beklemekle beraber, aşağıdaki konuların kafalarda soru işareti olduğunu söylemem gerekir…
- Şeker pancarı yüklü TIR’ın ilk devrilme saatinin 10.30 olduğu ifade ediliyor. Yolcu otobüsünün olay yerine vardığı saat 01.30’a kadar TIR’lar neden kaldırılamamıştır, olay yeri neden güvenlik çemberine alınmamıştır?
- Fotoğraf ve videolarda görülen kepçe olay yerine ne zaman gitmiştir?
- Anadolu Ajansı tarafından servis edilen ve Emniyet’e ait olan kamera görüntüsünde, otobüsün viraja girdiği andan sonrasına ait devam görüntü nerededir?
- En son 29 Ekim’de tamamlanacağı ifade edilen yol tamamlanmış olsa idi, kazanın meydana gelmeme olasılığı ne olurdu?
Yazıya, Karapınar kazasında şehit düşen askerin annesi Özgül Erginer ve İstiklal Marşımızın yazarı Mehmet Akif’in sözleriyle son veriyorum…
“Ümit olup da sadece bir kül halinde kemik parçasıymış getirdikleri, o da kimin olduğu belli değil. Bir tabut getirdiler ki annesi inansın diye, onu da açmadılar, göstermediler. Mezarlığa o kemik parçasını defnetmişler. Ne söyleyeyim; o günden beri yüreğim yaralı.”
“Tarih'i 'tekerrür' diye tarif ediyorlar
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?..