Doğu ve Güneydoğu'da hizmet veren gazeteci arkadaşlarla katıldığım bir programda yapılan konuşmaları 'BÖLGE GAZETECİLERİNİN DE MUHALEFETTEN UMUDU YOK!' başlığıyla derleyip, toplarken bilgisayarımın arka sayfasında parti liderlerinin grup konuşmalarını ve haberleri dinliyordum.
Ve 'Başıma bir şey gelirse' diyen grup başkanından sonra bu kez CHP'nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun başıma bir şey gelirse vasiyetimdir' dediğini duyuyor, 'Aha şimdi de Kılıçdaroğlu kendilerine güvenen, bağlayanları korkutuyor' umut yok diyordum.
Benim gibi doğu ve güneydoğu da yaşananları gündeme taşımaya çalışan birçok gazeteci arkadaşımla internet üzerinden katıldığımız bültentv adlı haber sitesinin programına konuk olan Yenilik Partisinin Genel Başkanı, Ardahan Bağımsız Milletvekili Öztürk Yılmaz'ın, 6'lı masanın iktidara gelmeye çalıştığını ve bu masa ile diğer muhalefetin Erdoğan tarafından organize edildiği iddialarının ne kadar doğru olabileceğini düşünüyordum.
Tam bunu düşünürken bu kez ' 'BÖLGE GAZETECİLERİNİN DE MUHALEFETTEN UMUDU YOK!' başlık haber siteme ekleyip, sanalda paylaşırken birçok anlamlı yazıları güzel resimlerle birlikte paylaşan Halide Gürbüz adlı sanal arkadaşımın yeni paylaşımı önüme düşüyor.
Paylaşımı erteleyip, önüme gelen başlıksız yazıyı okurken az önce yaşadığım gerginliğimi üzerimden alan bir kahkaha atıyorum.
Çünkü alıntı olan yazıyı okuyup, sonuna gelince adeta bugünkü muhalefeti anlatıyor ve kendilerine umut bağlayan biz gazetecilerle toplumun halini ortaya koyuyordu anlatacaklarıma, anlatmak istedikleirime NOKTA koyan aşağıdaki yazı..
Evet, okuyup, ağlanası halimize, beni yüksek sesle güldüren aşağıdaki yazı bugünkü 'Başıma bir şey gelirse, vasiyetimdir' diyerek toplumu korkutan, senden bir şey olmaz dedirtip, iktidara yönelten muhalefetin durumunu anlatıyor gibiydi.
İşte muhalefeti ve biz seyircileri anlatan o alıntı yazı..
'Aylardır iş bulamayan delikanlı artık önüne gelen her yere müracaat etmeye başlamıştı.
Hayvanat bahçesinin önünden geçerken durdu ve 'neden olmasın' deyip, oraya da müracaat etti.
Olacak ya; bahçenin gözdesi goril önceki gece ölmüştü ve bunu müşterilerden bu günlük gizlemeyi başarmışlardı...
'Yeni gorilimiz gelene kadar, onun postunu giyip goril taklidi yapabilir misin?' diye sordular.
Delikanlı önce şaka herhalde diye düşündü, ama hayır adamlar gerçekten ümitsiz görünüyorlardı.
'Parada anlaşırsak yaparım' dedi. Anlaşmaları uzun sürmedi.
Ertesi sabah geldi, hazırlanmış postu giydi, gorilin kafesine girdi ve o güne kadar seyrettiği belgesellerden aklında kaldığı kadarıyla goril gibi davranmaya başladı:
Ara sıra homurdanıyor, göğsünü yumrukluyor, dört ayak üzerinde yürüyor, bir dala sıçrıyor, sallanıyor, seyircilerin attığı meyveleri yiyordu.
Birkaç gün sonra işine öyle adapte olmuştu ki, daha yüksek dallara bile tırmanıyor, daldan dala atlayabiliyordu.
Ama son atladığı dalı tutamadı, kafesini yan kafesten ayıran kafesin üzerine düştü, yıpranmış kafes teli yırtıldı ve kendini yan kafesin içinde buldu.
Bu aslanın kafesiydi.
'İmdat!' diye bağırdı ama kendi sesini kendi bile duymadı. Korkudan sesi kısılmıştı.
Tekrar bağırdı. Eh! Hiç olmazsa kendi duymuştu.
Önce neler olduğunu anlayamayan aslan yavaşça yattığı yerden kalktı, delikanlıya doğru ağır adımlarla yaklaştı.
Seyirciler çığlık çığlığa idi. Bir çocuk sanki goril anlayacakmış gibi (!) 'tırman, kafese tırman' diye bağırdı.
Ama korkudan gorilin sadece sesi kısılmamış, eli kolu da felç olmuştu.
Aslan affetmedi, geldi, önce pençesini gorilin göğsüne dayadı, sonra başını başına yaklaştırdı ve fısıldadı:
'Kapa çeneni!.. Beni de işimden edeceksin'
Vay dünya siyaset tarihinde hiç görülmemiş, dökülmüş olan muhalefetin bizlere bıraktığı ve miras öncesi 'vasiyetimdir' denen halimiz vay..